29 Mayıs 2014 Perşembe

Şeker Portakalı ve Filmi

 
Çok zaman önceydi. Ortaokul 2. ya da 3. sınıftaydım. Sınıf arkadaşlarımdan, kitap okumayı da çok seven Rojan elinde bu kitapla gelmişti bir gün okula. Merak etmiştim. O dönemde neredeyse sadece dünya klasiklerini okuyup onları bildiğim için farklı gelmişti bu kitap. Yazarı da Jose Mauro de Vasconcelos.

Kitabı okumam bundan çok sonra oldu. Lise sonları ya da üniversitenin başlarıydı. Yine bir kitapçıda gezerken görüp almıştım. Bir çırpıda da okumuştum tüm kitabı. Müthiş etkilemişti beni. Benzer hikayeler belki hayatımızın içinde çok olduğundan belki de. Nedeninden çok emin değilim. Sonra Güneşi Uyandıralım ve Deli Fişek. Yazarın kendi hayatını çocukluk, ergenlik ve gençlik olarak düzenleyen üç kitabı. Şeker Portakalı'ndan sonra diğerlerini de alıp okumuştum çok kısa zamanda.

Üç kitap da, özellikle de Şeker Portakalı, beni müthiş derecede etkileyen sayılı kitaplar oldular. O kadar ki "İleride çocuğum olunca adını Zeze koyacağım." derdim, halen daha diyorum. Bu nedenle birkaç gün önce Şeker Portakalı'nın 2012 yapımı filminin sonunda vizyona girdiğini duyunca hemen kontrol etmiştim hangi salonlarda oynayacağını. Böyle bir filmin çok fazla salonda oynayacak olmasını tahmin etmiyordum aslında ama Avrupa yakasında sadece 4 salonda gösterimde olması benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Tabii Spiderman, X-Men gibi yapımlar dururken kim küçük bir çocuğun hayatını ve çektiği acılarını izlemek istesin ki? Gösterimde olduğu salon sayısı az olunca gösterimde kalma süresinin de bununla paralel olacağını hissedip erkenden görmek istedim filmi ve dün akşam izledim.

Kitaptan uyarlama filmlerde genelde kendi çapımda bir dünya oluşturmuş olduğum için filmini kitaptan sonra izlemeyi tercih ederim. Kitabı okumamın üstünden de çok zaman geçmiş olduğu için tekrar okuyup sonra giderim diyordum. Fakat dün akşam denk geldi ve gittim filme, kitabı ikinci kez okuyamadan.

Tamamını altyazı okumakla geçirmek çok da çekici gelmese de film harikaydı. Zeze, şeker portakalı Minguinho, Louis, Manuel Valadares ya da nam-ı diğer Portuga, Totoca, Gloria, Mangaratiba treni ve daha birçoğu. İzledikçe kitaptaki ana hikaye de aklıma geliyordu ve sonrasında neler olacağını tahmin ediyordum. Kitaba oldukça bağlı kalınmış olması filmi daha da çekici kıldı sanki gözümde.

Birini öldürmek onu sevmekten vazgeçmek değil midir? Bu sözün anlamını insan daha çok anlıyor bu hikayenin içinde. 6 yaşındaki bir çocuğun kendisine sevgi gösteren başka birinden babası olmasını istemesi bunun en temel örneği olabilir sanırım.

Zeze'nin müthiş yaramazlığı, zekiliği, masumluğu, zarifliği, cesurluğu.. Sevgiyle yaklaşıldığında nasıl da çiçek gibi açtığı.. Fakirliği ve daha 6 yaşında fakirliği iliklerine kadar hissedişi.. Bunun için birşeyler yapma isteği, ayakkabı boyacılığı yapması.. Tipik maço erkek olan babasının eksikliğini çocuğu üstünde güç gösterisi ile kapatmaya çalışması.. Her fırsatta kendisini, varolduğunu, hem kendi yaşıtlarına, hem de kendisinden büyüklerine ispatlama gayreti içinde oluşu.. Portuga'nın arabasının arkasına asılmanın hayattaki herşeyden daha önemli oluşu.. Minguinho'nun dallarına binmenin ata binmek gibi oluşu.. Bir ağacın insanın en önemli sırdaşı olabildiği.. Ve daha birçok şey vardı bu filmde..

Şeker Portakalı beni bir kez daha büyüledi kısacası. Gitmeyenler varsa, tavsiye ederim. Vizyonda çok kalacağını sanmadığım bu filmi gidip görün..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder